Frida Kahlo

Ressam

22Gerçek adı Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon olan Meksikalı ressam, 1907 yılında doğmuş ve 1954 yılında henüz 47 yaşında iken hayata veda etmiştir. Yalnızca sanatıyla değil, özel hayatı ve politik görüşleriyle de tanınan Kahlo acılarla dolu bir yaşam sürdürmüştür.

Ancak hiçbir zaman pes etmemiş, Anka kuşu misali hem ruhsal hem de bedensel olarak her defasında yeniden canlanmıştır.

Meksika doğumlu ressamdır. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra bir feminist ve devrimci olarak da anılmaktadır. Zorluklarla dolu kısacık ömründe, çok sayıda önemli eser vermiştir.

Ölmeden önce üne kavuşan nadir ressamlardan biri olmuş, 20. yüzyılın popüler kültür ikonu haline gelmiştir. Sanatı bazıları tarafından sürrealist olarak tanımlanmışsa da kendisi bu tanımı hiçbir zaman kabul etmemiştir.

Kederlerini unutabilmek için resme sarılan Kahlo’nun 143 tane tablosubulunmaktadır. Ve bunlardan birçoğu ressama duyduğu hayranlığı herkes tarafından bilinen Madonna tarafından satın alınmıştır.

Kısacası; çektiği bedensel ve ruhsal acılara rağmen yaşamaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş güçlü mü güçlü bir kadındır! Ve hayat hikayesi öğrenilip özümsenilesi nadir kişilikler arasındadır!

6 Temmuz 1907’de Meksika’nın güneyindeki Coyoacan’da dünyaya geldi. Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ile Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in 4 kızından üçüncüsüydü.

Ancak sonraki yıllarda doğum gününü Meksika’nın devrim tarihi 7 Temmuz 1910 olarak değiştirecekti. Çünkü Kahlo’ya göre hayatı, modern Meksika’nın doğuşuyla birlikte başlamak zorundaydı. Ailesiyle birlikte Coyoacan’da yaşayan ressamın oturduğu ev, sahip olduğu renkten dolayı Mavi Ev olarak anılıyordu.

Ve sanatçı hayatının büyük bölümünü dış duvarları kobalt mavisi renkte boyanmış olan bu evde geçirdi. Kızılderili asıllı olan annesi ressamın tabirine göre kibar, zeki, bazen zalim, hesaplı ve aşırı dindardı. Tam tersine babası ise şefkatli ve anlayışlıydı.

Her zaman yanında olup onu destekleyen babası, hastalığı boyunca kızı için elinden geleni yapacaktı.

Henüz 6 yaşındayken çocuk felci geçiren Kahlo için bu hastalık, ölüme çelme attığı ilk hamlesiydi. Çünkü o zamanlar pek çok çocuk bu hastalıktan dolayı yaşamını yitiriyordu. Direnerek hastalığı yense de bir bacağı diğerine göre daha ince kalmıştı.

Çocuk felcinden yadigar kalan ince bacağı ona “tahta bacak Frida” gibi hoşlanmadığı lakaplar takılmasına neden oldı. Ve sonraları dünyaca ünlü bir ressam olacak küçük kız, bacağındaki incelme yüzünden hep uzun etekler giyecekti.

Bir erkek çocuğu gibi büyüyen ve okul yıllarında daha çok erkeklerle arkadaşlık eden ünlünün başa çıkmak durumunda kaldığı ilk engeli bacağıydı. Yılmamış, tıp eğitimi almaya karar vererek, Meksika’daki Ulusal Hazırlık Okulu’na girdi. Dönemin en iyi okullarından biri olan bu okula girerek bir ilke imza attı.

Çünkü daha önce okula hep erkek öğrenci kabul edilmişti ve Ulusal Hazırlık Okulu’nda okuyan ilk kız öğrencilerden biriydi.

Burada sanat, edebiyat ve felsefe gibi konularda kendini geliştiren Kahlo’nun, gelecekte Meksika’nın önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Alfonso Villa ve Jose Gomez Robleda gibi okul arkadaşları vardı.

Eğitimine devam ederken, zaman 17 Eylül 1925 tarihine doğru hızla akıyordu. Bu tarihte yaşanacak kaza hayatında bir dönüm noktası niteliği taşıyacaktı. 1925 yılının 17 Eylül’ünde erkek arkadaşı Alejandro Gomez Arias ile okuldan dönen Frida’nın bindikleri otobüs bir tramvayla çarpıştı.

Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği kazada ağır yaralandı. Sayısız kırık çıkığın yanı sıra karnından girip omurgalarını zedeleyerek dışarı çıkan demir bir çubukla hastaneye götürüldüğünde doktorlar yaşama şansının düşük olduğunu söylemişlerdi.

Ama o bunu da atlatmış, ikinci kez ölümden dönmüştü. Feci kazadan tam 1 ay sonra, yani 17 Ekim 1925’te hastaneden taburcu edilmişti. Acılar içerisinde kıvranmasına rağmen bunu yansıtmayan genç kadın, uzun süre boyunca doktor, hastane, ilaç, yatak ve korselerle iç içe olacaktı.

Aşağı yukarı 30 kez ameliyat olan ressamın bütün günü yatakta geçiyordu. Ve bu süreç aileyi yalnızca manevi açıdan değil maddi açıdan da zorlamaktaydı.

Kızının tedavi masraflarını karşılamaya çalışan baba, evdeki değerli eşyalarını satışa çıkarmıştı. Her şeye rağmen kızının yanında olan Wilhelm Kahlo, yüzünü güldürmek için ona (tablolarında da göreceğimiz) bir karyola yapmıştı.

Annesi ise kendisini görebilmesi için tavana bir ayna asmıştı. Ve bu ayna onun için bir başlangıç olacaktı. Çünkü çareyi resim yapmakta bulmuştu. Resim yaparak acılarını unutmaya çalışan kadın, ilk portresini, ilk aşkı olan Alejandro Gomez Arias’a hediye etti.

Her geçen gün biraz daha iyileşti ve yatakta geçirdiği süre boyunca resim yapmaya devam etti. Tavandaki aynası sayesinde bu dönemde pek çok otoportre yaptı. Kazadan yaklaşık 2 sene sonra yürümeye başlayan ünlü kişilik, bu dönemde sanat ve politika camialarında boy göstermeye başlamıştı. Davetlere katılıyor, siyasi tartışmalarda da yer alıyordu.

Zaten kısa süre sonra Meksika Komünist Partisi’ne üye olmuştu. Ancak aynı yıl eşi olacak Rivera’nın partiden ihraç edilmesiyle o da üyelikten ayrılacaktı.

Bir yandan siyasetle uğraşırken bir diğer yandan da resim yapan Kahlo, ünlü ressam Diego Rivera ile tanışmak istiyordu. Meksikalı Michalangelo olarak da bilinen ressamla tanışarak ona aşık oldu ve çift 1929 yılının Ağustos ayında tüm itirazlara rağmen evlendi.

Çiftin evlenmelerine itiraz edildi ki bu birliktelik annesi de dahil olmak üzere pek çok kişiye göre yanlıştı. Hatta anne Matilde onların ilişkisini bir güvercin ile filin birlikteliğine benzetiyordu. Fakat bu olumsuz eleştiriler onun umurunda bile değildi.

Güçlü kadın, kendisinden 21 yaş büyük olan ve sadakatsizliği ile tanınan komünist ressamın üçüncü eşi olmayı istemiş, istediğine de ulaşmıştı. Ancak sanatçı çiftin ilişkileri çalkantılıydı. Kocası sık sık başka kadınlarla görüşüyor, karısını aldatıyordu.

İnişli çıkışlı bir şekilde devam eden evliliklerinde çift çocuk sahibi olamadı. Birkaç kez hamile kalan ressam ilkinde bebeğini aldırmış, sonrasında ise iki kez arka arkaya düşük yapmıştı. Bu olaylardan fazlasıyla etkilenen kadın, resimlerinde hayali oğluna da yer verdi.

Tutkulu bir aşık olarak da tanınan ressam; Rivera için hayatında iki büyük kaza geçirdiğini, bunlardan birinin onu az daha öldürecek olan tren, diğerinin ise Diego olduğunu söylemiş, Diego’nun tren kazasına göre çok daha yıkıcı olduğunu belirtmişti. 10 yıl süren sarsıntılı evliliklerinin sonrasında çift boşanma kararı aldı.

Ancak ikili 1 sene sonra yeniden evlenip, ressamın çocukluğunun geçtiği eve yerleşti. Ve evliliklerinde yalnızca kocası değil, o da aldatan taraf oldu. Yani çift birbirlerini çok sevmelerine rağmen başkalarıyla da ilişkiler yaşadı.

Mesela; evli olduğu sırada Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray ile bir ilişki sürdürdü. Ve Muray ünlü isme körkütük aşık oldu. Ancak Muray sonunda sevdiği kadının Diego’dan kopamayacağını anladı ve ilişkileri sona erdi.

Birliktelik yaşadığı isimler arasında Rus devriminin önde gelen isimlerinden biri olan Lev Troçki de vardı. Ancak Troçki’nin eşinin ilişkilerini fark etmesinden sonra Troçki’den ayrıldı. Diego ile yeniden evlendiği dönemde sanatçı arkadaşı Andre Breton’un da desteğini alarak New York’ta bir sergi açtı.

Bu sergiden sonra şöhreti yayılmaya başlamıştı. Sık sık rahatsızlanan kadın, tüm gücünü kullanarak resim yapmaya devam ederek acılarını sanatla unutmaya çalıştı. Kendi ülkesinin yanında Amerika ve Fransa’da da sergiler açan Kahlo, 1943 yılında La Esemeralda isimli sanat okulunda öğretim üyeliği yapmaya başladı.

Sağlığı kötü olmasına rağmen 10 yıl boyunca öğretmenlik yapan ressam, rahatsızlığı nedeniyle evinde ders verdi. Öğrencileri de Los Fridos (Frida Öğrencileri) olarak anıldı. 1950 yılında sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatırıldı ve 9 ay burada kaldı.

1953 yılında Meksika’da (ülkesindeki ilk kişisel sergisi olmuştur) bir sergi açan ressamın sağ bacağı aynı yıl kangren nedeniyle kesildi. Ve 1954 yılında 47 yaşındayken akciğer embolisi teşhisi ile hayata veda etti. İnsanın içine dokunan yaşamında verdiği son eser ise Yaşasın Hayat isimli natürmort tablosu oldu.

Cesedi yakılan ünlü kişiliğin külleri, 1955’te eşi Rivera tarafından devlete bağışlanmış olan Mavi Ev’de saklanmaktadır. Cesedinin yakılmasını isteyen ünlü isim, ölmeden önce yatarak yeteri kadar zaman geçirdiğini, bu nedenle daha fazla yatmak istemediğini söylemiştir.